16 Mart 2016 Çarşamba

Bir mat’ın üzerine kaç kişi sığdırabilirsiniz?

 

Sabah uyanıyorum, hava henüz aydınlanmamış…

Ben, böyle ruh hallerimi parçalı bulutlu diye tanımlamayı tercih ederim. Bugün yogaya başlamakta zorlanıyorum. Arada bir oluyor böyle hallerim. Kafamda bir sürü düşünceyle uyandığım günlerden biri işte.

İşler yaratıyorum kendime, pencereden dışarı bakıyorum sonra. Severim ben camdan bakmayı ve o sırada kafamdan akıp giden düşünceleri dağıtmayı…

 

Havada müthiş bir sis, sanki benim dünyamı yansıtıyor bu sabah. Pencereden bakarken diyorum ki tam da insanoğlu işte; bir şeyleri saklama eğilimi hepimizde vardır. Gökyüzünün de bir şeyleri saklama çabasını düşünüp..  Camın arkasından görmeye alışık olduğum manzarayı kafamda canlandırmaya çalışıyorum. Sis,denizi uzaklaştırmış sanki benden.

Sonra bir sorgulama hali: Acaba benim kafamdaki düşünce akışı mı buna neden olan? Çünkü her zaman önce karşıdakini suçlama eğilimi az veya çok hepimizde vardır.

Bunu inkar etmek sadece kendimizi kandırmak anlamına gelir. Sizce de arada bir perdelerimizi aralamak gerekmez mi? Şöyle bir bakıp çevremize keşfetmek kendimizi ve hayatı bir parça daha…

Bir süre sonra kendimi ikna ediyorum oyalanmadan başlamak gerektiğine. Biraz yoga yapmak ve ardından kitap okumak bana iyi gelecek… diye düşünürken ahh kafamdan geçen düşünce silsilesi.

Siz hiç yaşamaz mısınız? Mesela;bir mat’ın üzerine kaç kişi sığdırabilirsiniz?

Deneyimlerimden biliyorum belki 5 belki 10… İşte tasavvuf ve yoga yolculuğunun güzel tarafı bu.

Önce kendinizi ciddi bir sınavdan geçiriyor olmanız. Arınmaya niyet ettiyseniz aşamaları başlamıştır artık ve kimse bu karmaşadan sıyrılıp kendini tanımadan ulaşamıyor o noktaya…

 

Çalışmaya başladıktan bir süre sonra kendimi tamamen bırakmasam da devam ediyorum. Eskiden olsa hemen kaçmak isterdim ama biliyorum ki kendimi dinlemeden–anlamadan çözüm bulamayacağım. Bunun nedeni her defasında devam ettikçe alışkanlık haline dönüşen sürecin beni sükunete bir adım daha yaklaştırması. Hem kaçmak bu güne kadar neyin çözümü oldu ki?

Ben bu sorunun cevabını nerede bulacağımı biliyorum aslında. Önce ben, sonra Patanjali… Çünkü önce kendi içime dönmem gerekiyor. Hala beni esir eden düşünce akışı ve ona bağlı insanlar varsa, kendi hikayem tam o noktada başlamış demektir. Tabi ki katılmayabilirsiniz ama hayatımıza başkalarının büyük katkılarıyla attığımız düğümleri çözmek sadece bize düşer. Bu başlı başına bir hikaye demektir.

 

Çalışmam bitince bir süre padmasana da oturup kulak veriyorum iç sesime ve sonrasında cevaplarımı aramak için, Patanjali’nin Yoga Sutralarını hemen alıyorum elime, bakalım düşündüğüm gibi bana ne söyleyecek diye açtığım sayfa hemen cevabı yapıştırıveriyor suratıma. “Bir yogi”, sadece yoga uygulayan kişi değil bölünmemiş (“tek odaklı”) konsantrasyon gücüne ulaşmış kişi anlamındadır. Bu güce  tam bir nefs hakimiyetiyle ulaşabilir. Ruhsal arayış içindeki kişi konsantrasyon çalışması sırasında zihni çelen bir çok engelle karşılaşır. Tavan arasını temizlemeye başlamadan evde ne kadar karışıklık olduğunu anlayamazsınız. Zihinde böyledir konsantre olmaya çabalamadan bilinçaltınızda ne kadar çöp biriktirdiğinizi bilemezsiniz. Bu nedenle yeni başlayanların cesareti kırılabilir. Eskiden daha sakin ve temiz olan zihnin şimdi karmaşa halinde kötü düşüncelerle dolu olduğunu söylerler. Daha iyiye değil daha kötüye gittiklerini düşünürler. Oysa yanılıyorlar, zihinsel ev temizliği pılıyı pırtıyı karıştırmış olmaları doğru yönde bir adımdır. Şu ana kadar hissettikleri sakinlik, uyuşukluk ve çamurla dolu su birikintisinin dinginliğidir.

 

Burada Üç gunadan bahsediyor Patanjali; Tamas’tan (tembellik) Rajas (hareket-arzu) Sattwa’ya (sükunet) geçişin hiçte kolay olmadığını bu nefs hakimiyetine ve tam konsantrasyon haline ulaşana dek çabamızı sürdürmemiz gerektiğini söylüyor.

 

Buna örnek olarak da saf kristalin kendisine yakın nesneden renk alması gibi zihnin de düşünce dalgalarından temizlenince konsantre olduğu nesneyle özdeşleştiğini ego’dan tamamen bağımsız hale geldiğimizde samadhi’ye (meditasyon-bir olma) ulaşıldığını söylüyor…

 

Bütün bunları yazmak istedim çünkü ben daha yolun başındayım. Bir çoğumuz zaman zaman bunları yaşarız,dillendiremediğimiz için kendimiz çözüm ararız. Ama korkmamak gerek. Vazgeçmeyin lütfen kendinizden ve yaşam amacınızdan.

Şu anda benim yaptığım bir başka yenilik ise, yazıyor olmam. Oysa ben hata yapmaktan korktuğum, her şeyin kusursuz olmasını istediğim için yazamazdım.  Ama daha önce de demiştim ya değişiyorum bu nedenle kusurlarımı affedin J

 

Son bir şey daha sis demiştim ya unutmayın, her sis eninde sonunda dağılır gider. Yeter ki sabırlı olun ve sebat edin.

Çok güzel bir şiir gönderiyorum size: Selçuk Yöntem’in sesinden,Haydar Ergülen’in sis şiiri. https://www.youtube.com/watch?v=iUH2hFEfKLM

 

(Cansu’cuğumu da öpüyorum şiiri önerdiği için) çok seveceksiniz…

 

Sevgiyle kalın,mutlu olun

 

 


                                                                                                                                Mart 2016

16 Şubat 2016 Salı

40'a bir kala hissettiklerim!!

40'a bir kala hissettiklerim!!

Bu sabahta uyanıyorum saat 5.50 ve rutin yoga çalışmamı yapmak için ideal bir saat olduğuna inancım her geçen gün artarak devam ediyor...
İlk kez doğum günümü daha çok mu önemsedim ne; niyet ettim mutlu ve sağlıklı olmaya, evrene iyi dileklerimi gönderirken beni sarmalayan sanki ılık bir bahar havası kıvamında. Mutluyum bu defa yıllardır telaşla " ah yaşım geçiyor ama daha yapacağım çok şey var" duygusunun yerini bir tatlı heyecan sarıyor çünkü artık ben, dünkü ben değilim.

Saat 8'de bilgisayarımı açıp açık radyo linkine tıklarken, google'da pasta ve cup keklerin üzerinde mumları görünce, önce ne anlama geldiğini anlamasam da sonra google'ın beni hatırlamış olması bile keyif veriyor bana...
Bir de facebook, ki ben facebook hatırlatmalarına arada kızarım. " ben arkadaşlarımı hatırlamaktan çok mu acizim de sen bana hatırlatıyorsun" Ama bu defa hoşuma gidiyor. Profil fotoğrafımın üstünde renkli balonlar ve yeni yaşımı kutluyor. Şöyle bir bakarken fotoğrafa aa ağzım hafif eğri:) ama koyarken zaten tereddüt etmiştim sonra bir atasözü aklıma gelmişti " deveye sormuşlar neren eğri, nerem doğru ki demiş" bu beni ikna etmişti...
Artık telefonu açmanın zamanı geldi. Aile mesajları, sonra gelen telefon beni hem mutlu ediyor hem de bir parça üzüyor... Yeğenim beni çok özlemiş ve ablam ulaşamamış bana " ah benim zeytin gözlüm, onu düşünmek hep benim kalbimi ısıtır" evet akşam belli bir saatten sonra telefonu kapatma ve sabah kendi çalışmamdan sonra açma alışkanlığım biraz iletişimi geciktiriyor.

İyi niyet mesajları ruhumu okşarken, acaba zorunluluktan mesaj yazan var mıdır? diye düşünürken buluyorum kendimi. İnsanız ya her şeyi düşünüyoruz. Sadece  utanç perdemizi aralamak hoşumuza gitmez her zaman. Ama olsun diyorum hatırlanmak çok güzel...
Grup derslerime gitmek için hazırlanırken geçen yıl ki doğum günümde kardeşlerimin bana aldığı o güzel kolyemi takıyorum mutlulukla. Telefonumda güzel insanların iyi dileklerine cevabım, ama benim derse yetişmem gerekiyor dediğim anda saygıyla karşılanıyor bu da beni ziyadesiyle keyiflendiriyor. Trafik sıkışınca korkuyorum derse yetişemezsem diye çünkü güzel insanlarla bir arada olup tatlı bir sohbet ve grup çalışması bana çok iyi gelecek. Radyoya sarılıyorum hemen Nilüfer'den "erkekler ağlamaz" ah hayır ben bunu dinlemek istemiyorum. Ve Emel sayın" kız sen İstanbul'un neresindensin" ergenlik dönemimin şarkısı olsa gerek, keyifle dinliyorum...

Evet 40'a bir kala benim için özel oldu diye hissediyorum. Büyüyorum, dönüşüyorum. Bütün bunları yaşarken yoganın hayatımda ki etkisini inkar edemem. Bu yolculukta yeni insanlar giriyor hayatıma ve bazıları geçip gidiyor. Bunların da hayatın olağan bir parçası olduğunu düşünüyorum. Herkesten yeni bir şey öğreniyorum. Bazen de bildiğim şeyleri yeniden öğreniyorum yada gerçekten hayata geçirmek için ciddi bir çaba içerisindeyim. Uzun süredir sancısını yaşarken benliğimi bulmanın, aklıma Yunus Emre'nin şiiri geliyor.

Severim ben seni candan içeri
Yolum vardir bu erkandan içeri

Beni bende deme bende degilim
Bir ben vardir bende benden içeri

Nereye bakar isem dopdolusun
Seni nere koyam benden içeri

O bir dilberdurur yoktur nişani
Nişan olur mu nişandan içeri

Beni sorma bana bende degilim
Suretim boş yürür dondan içeri
diye devam ediyor...

Tabi ki daha yolun başındayım ama sevdim ben bu kendimi bulma yolculuğunu, sanmayın ki hep iyi haldeyim her şey muhteşem, bütün bu enerjim bir anda benim ayaklarımı yerden keserken bazen de yere çakılmama sebep olabiliyor çünkü… birlik bütünlük halinde olmayı başarabilmek umuduyla bu yolculuğa devam ederken, hayatımda bana katkıda bulunan öğretmenlerime ve öğrencilerime şükranlarımı gönderiyorum.

AİLEM, onların varlığı bile benim sevgi ve  umut kaynağım  her zaman, koşulsuz sevgi bu olsa gerçekten. Sevgilerini ve özverilerini benden esirgemedikleri için hepsine kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum. Her birini çook çookk seviyorumJ.  Her seferinde doğumlar ve evliliklerle yeni üyeler katılıyor aramıza yeni hikayeler yazıyoruz hep birlikte… Büyüdükçe yakınlaşıyoruz eskiden uzak olduklarımızla bu da daha çok anlamlı kılıyor her şeyi

Ve  arkadaşlarım, hepsiyle ayrı bir coşkuyla konuşuyorum. Geçmişten devam edenler ve hayatıma yeni katılanlar. Hepinizi çok seviyorumJ Artık çok fazla gidenlere takılmamam gerektiğini anlıyorum biraz daha mutluyum ben bu halimle ve herkes kadar hak ediyorum mutluluğu.
Padmasana’da (lotus) oturmaya benzetiyorum bu halimi, zihnim veya ayaklarım; canım yanıyor çık buradan derken iç sesim; sanki biraz daha kalabilirsin diyor. Ve iyi ki iç sesimi dinliyorum disiplinsizliğime bahaneler üretmeme engel oluyor.

Size iki sır vereceğim;
1- Ayağım kaşınıyor. Benim sağ elim kaşınınca para gelir sol elim kaşınınca para gider. Gülebilirsiniz ama çok denedim. Ayağımın kaşınması bana umut verdi acaba; O çok sevdiğim gezgin hikayelerinden birinin kahramanı ben mi olacağım diye heyecanlandım birdenJ   Dedim ya niyet ettim güzel şeylere…

2- Bu yıl yeni bir şey daha öğrendim aslında, gerçek doğum günümün bugün olmadığınıJ ama nankörlük edemem 40 yılın hatırı var bu hikayede


Ve ben, hepinize çok teşekkür ediyorum. Sizlerin hayatımda olmanız benim için çok kıymetli sevginiz benim için önemliymiş ki hepiniz ayrı bir mutluluk yaşattınız bana… Hepinizi kucaklıyorum. Sevgiyle ve sevdiklerinizle kalın…