8 Şubat 2018 Perşembe

“Hizmet et ki insan olasın” “Hizmet et ki kul olasın”

Foto: D. Üzer




“Hizmet et ki insan olasın”
“Hizmet et ki kul olasın”

Bizim dedeler bu sözü çok söylerler. Kanımca çokça da derin anlamlar yüklüdür.
Bu aralar bu söz sürekli tekrarlanıyor kafamın için de bir yerlerde… çünkü öfkeliyim, kızgınım, kırgınım bir çok insana ve en önemlisi kendime;
Hep bu sözü düşünüyorum. Düşündükçe aklımın bir köşesinde, kalbimin derinlerin de bir yerlerde beliren … öyle derinden öyle içten bir ses;
 “bir şey sana kendini veya başka bir şeyi hatırlatıyorsa o zaman daha yakından bakmalı daha yakından dinlemelisin”
Bu söz tamda değersizliklerimi bir değere taşımak için çaba sarf etmem gerektiğini hatırlatıyordu bana…Aynı yoga gibiydi; daha derinden daha yavaş…
Kendimi çok değersiz, basit, sevilmeyen bir varlık gibi hissettiğim bir süreci daha yarılamaya başladım. Yazmaya karar verdim. Belki birileri dokunuşuyla görmediğim bir noktaya beni taşırdı.
Ben Alevi’yim; 1993-95 yıllarında Erzurum’da yaşadık. Sonrasında Kayseri… O zamanlar ablam bizi korumak adına mezhebimizi söylemememizi sıkı sıkı tembihlemişti. Ama herkes Tunceli’li olduğumuzu duyunca (zaten pekte gizlemeyi beceremem) tabi ki anlıyordu. On yedi yaşında ve köyde geçirdiğim yaşam deneyimiyle biraz safça bir yapıya sahiptim. O ana kadar güvenli alanımın dışına çıkmamıştım. Yanında çalıştığım patronumun (altmış yaşlarında) bana; siz Aleviler cinsel ilişkiden sora banyo yapıyor musunuz? Sorusunun bir taciz olduğunu uzun yıllar sonra anlamıştım.
Daha cinsel ilişki nedir tam bilmiyordum. Ama herkes gibi bizde banyo yapıyorduk. Hatta annelerimiz son üç tas suyu dualar (Hızır seni korusun) ederek tepemizden dökerdi.
Hayatımın devamında;
Mum söndü yapıyormuşsunuz, nasıl- öylemi? ( hayır biz kirvelik - sağdıçlık bağı kurduğumuz insanlarla bile birkaç göbek evlenmiyoruz.)
Bizim bir alevi komşumuz vardı çok iyiydi… sanırım geri kalanlar kötüydü.
Yedi tane alevi öldüren cennete gidiyormuş? Olur tabi…
Aleviler’in elinden bir şey yenmez diye devam eden…
Bu liste uzayıp gitti yıllarca. Ben hep BİZİ- BEN’i ALEVİ olmayı anlatmaya, kendimizi sevdirmeye çalıştım da çalıştım. Sonra?
Yoruldum
Durdum-düşündüm.
Okudum-anladım.
Anladım ki herkes benim kadar değerli, bende herkes kadar özeldim.
Kimseye kendimi anlatmam gerekmiyordu. Beni kabul etmek istemeyen insanlar her türlü uzak kalmalıydılar ve bu benim için en iyisiydi.
Uzaktan baktım, ve İNSAN olmanın, KUL olmanın ne kadar önemli olduğunu gördüm.
Şimdilerde bu dışlanmışlık hissiyle, kabul görmeyeceğimi hissettiğim ortamlarda hep alevi olduğumu özellikle söyleme isteği duyuyorum. Bana sorulan sorulara tebessümle gülümseyerek; sizi anlıyorum ama siz orada iyisiniz bende burada diye ardımda bırakıyorum. Kendi alanıma o insanları sokmak istemiyorum. Çünkü bu insanlar aslında sadece beni değil Çingene, Ermeni, Hıristiyan, Yahudi, Kürt… kimseyi sevmiyorlardı. Bütün yaşadıklarım içinden geçtiğim deneyimlerdi ama daha fazlasına katlanmak kendime haksızlık gibi geliyordu.

Bugün yine aklımdan bütün bunlara cevap verirken  size yazmaya başladım. Kendimizi birilerine yakın hissetmek bana- BİZ’e iyi gelir … yıllar sonra başka başka güzel kalpli insanlar hayatıma girdi. Bir gün sevgili Defne’nin “ Genç dostuma Madımak ile ilgili bir mektup”unu okudum.

 

Çok etkilenmiştim. Hayatta kim olduğumuzu umursamadan bizi seven insanlar vardı. Sadece bir can-insan olduğumuz için önemseyen birileri vardı. Hayatımda böyle insanlar hep vardı aslında ama ben başkaları da iyi insan olduğumuzu- iyi kullar olduğumuzu anlasın istemiştim.

Geçen hafta David’in eğitimi benim çok savrulduğum bir sürece denk geldi. Bildiğim şeylerin içinde bile dalgalanıp durdum. Zaten İngilizce’de bilmiyordum. Herkes akıllı zehir gibi ben neden yapamıyordum neden öğrenemiyordum. Sevilmeye kabul görmeye o kadar ihtiyaç duymuştum ki rüyamda iki farklı arkadaşım bana sarılıp beni sevdiğini söylediler. Sanırım bu duygumu tetikleyen anne baba’mın geçmişte arada birde olsa beni başkalarının çocuklarıyla kıyaslamasıydı?

 

Dün atikranta yaparken dönmeye çalıştım. Tabi ki dönemedim ve kaldım, düştüm, nefes aldım, kendime güldüm, sonra üç yıl önce padmasana’da oturamayan halim aklıma geldi. Evet oluyor sevgili sanga yeterki vazgeçmeyelim. Hayatımıza güzel kalpli insanlar ve sevdiğimiz her şey daha derinden bir doku gibi yayılıyordu. Tamda bu noktada Yoga’ya daha derinden sarılmak içimden geldi.Çünkü yoga yaptığım zamanlarda içimdeki iyi olana, insan tarafıma yaklaşıyordum. Hissettiğim tatmin bambaşka bir şeydi, sanki göçebelikten yerleşik hayata geçmek gibi…öyle derin öyle tatlı

 

Sonunda selam verirken belki de hayatımda ilk defa kalpten; ayaklarıma teşekkür ettim. Şükrettim. Zira ayaklarımı pek beğenmem geri kalanına girersek hiç çıkamayız…

Aklıma bir anekdot geldi;

Şenay kardeşim Dilek’e sormuş çok benziyorsun Evrim’in kardeşi misin?

Evet, Defne’ye söyledin mi? Hayır.

Ama bana verdiği cevap süperdi. Abla hiç anlamadıysa ayaklarımdan anlamıştır. Böyle ayaklar bizim aileden başka kimsede yok.:)

Hızır-ınız – huzur-unuz bol olsun.

 

Sevgiler….