Ve aylardan Nisan 2016
Bunları neden anlatıyorum çünkü hepimiz başkalarının
deneyimlerinden bir parça yaşamışızdır. Çevremizdeki insanlar kendi
yaşadıklarını anlatırken size de oluyor mu? “ Aaa bende aynı şeyleri
hissetmiştim diye” bakalım siz de kendinizden bir parça bulabilecek misiniz? Bu
yazıyı okurken.J
Ne zamandır niyet ediyordum bir ara detox yapmam gerektiğine
dair. Artık beden tipim de değişmeye
başlamıştı. Yoganın kardeş bilim dalı Ayurveda’da vata- pitta beden
tipimde kappa’m yükselmeye başlamıştı ve eğer bunları dengelemezsem daha çok
değişim ile karşılaşmayı ve sızlanmayı sürdürecektim.
Ama ertelemek için seyahate çıkmak, hazır hissetmemek, şu
zamanda geçsin ondan sonra gibi bir sürü sebep sayabilirim fakat ayrıntıları
sizleri sıkmasın bence de çok uzatmayayım…
Nedense kilo aldığıma dair bir sızlanma hali oluşmuşken
bende, dünya tatlısı homeopati doktorum Bilge hanıma bu durumdan yakınıyorum. Ama
bir yandan da çok yemediğime dair savunma mekanizması geliştiriyorum. Oda,
vücudumda ödem biriktiğini ve detox
yapmam gerektiğini salık veriyor hemencecik. Peki tamam da bu detox nedir?
Hayvansal gıdalar karbonhidrat yok, (peynir, süt, et, ekmek vs...) yani sadece
lahana, maydanoz, dereotu, taze soğan, fasülye
ve günde 3 hurma.
Hemen aklımdan geçen ilk düşünce neyse ki 3 gün diye
avutuyorum kendimi. Yoksa düşüncesi bile ürkütücü geliyor. Bütün bunları 3 gün
boyunca yapıp sonra bana yazın demesi üzerine başladı bizim hikayemiz.
Ben kendimi açlığa dirençli sanırdım, gerçekten de öyleydim.
Fakat son bir yıldır acıkacağım düşüncesiyle önlem almaya çalışırken buluyordum
kendimi ve eskiden tatlı sevmeyen ben artık tatlı arar olmuştum. Buna kıtlık bilinci mi
dersiniz yada artık başka ne yorum getirirseniz size kalmış. Evet gerçekten
kıtlık bilinci diye bir duygu hali var (biraz farklı olsa da) kendinizi önlem
alırken buluyorsunuz maalesef ve biz insanlar bunun yanlış olduğunun farkına
varmadan ömürlerimizi tüketebiliyoruz. Neyse ki farkına varırsanız eğer bu
deneyimler hayatınıza inanılmaz katkıda bulunuyor.
Başladım başlamasına ama zihnim yarışta dört nala giden at
misali… sürekli aklımda yemek ve acıktım duygusu, aslında biliyorum bu gerçek
değil, yalancı bir duygu ve düşünmek istemedikçe daha da çok içinde kaybolmuş
buluyorum kendimi. Akşamdan sabaha acıkacağınızı ve ne yiyeceğim diye
düşünürken buluyorsunuz kendinizi. 2 gün sonra yazıyorum doktoruma çünkü üçüncü
gün hafta sonu araya girecek, ya cevap yazmazsa ben ne yaparım. Ne komik değil
mi sanki açlıktan öleceğim … Bana tatlı bir sürpriz yapıyor kendisi; devam et
21 gün diye belirtiyor… müthiş bir telaşla açlıktan kafam döndü diyorum gülüyor
bana tabi ki... (şanslıyım ki 40 gün dememiş) Bir güzellik yapıyor, farklı
sebzeler ve tahıllar dahil oluyor hayatıma ve ben kıtlıktan bolluğa terfi etmiş
yeni ünvanımla aşırı mutlu olmuş hissediyorum kendimi. Bu arada Sevgili hocam Defne Suman ile Shadow yoga eğitimim
başlamış, sanki aç olursam iyi yapamayacakmışım gibi endişeleniyorum halbuki
tam tersi aç karınla ne kadar iyi yoga yapıldığını keşfedeli epey zaman oldu.
Eğitimden sonra dışarıda arkadaşımla kahvaltı fikri hayal oldu bu durumda çünkü her şeyi
yiyememek sanki dışarıda geçireceğim aktivitelere engelmiş gibi hissediyorum.
Sahilde yürüyüş yaparken, balık lokantasının önünden
geçerken ne kadar güzel koktuğu ve detoxum biter bitmez hemen balık yenmesi
gibi sözler verirken buluyorum kendimi… Bir insan sürekli aç olabilir mi, hep
yemek düşünebilir mi? … Yani o kadar
mağdurum ki J
Ama evren sanki beni denercesine her şeyi taşıyor bana,
kulak veriyorum kendime çünkü yaşadığım duygu ve düşünceler beni belki bir
belki birkaç adım öteye taşıyacak nitekim öylede oluyor. Sabah saat 7’de başlayacak
eğitimim için 6’da yollara düşüyorum. Nedense bu gün sessiz olmak
istemiyorum, kulağıma başka sesler
gelsin müzik dinleyeyim. Radyoyu açtığım anda sarımsaklı, tavuklu bulgur pilavı
tarifi ile karşılaşıyorum. Algıda seçicilik böyle bir şey olmalı gülüyorum bu
duruma çünkü bir yandan çok eğlendiğimi fark ediyorum. Sabahın 6 buçuğunda kim
pilav tarifi verebilir ki yoksa bu bana bir mesaj mı?… kanalları değiştirirken
kulağıma tatlı bir melodi geliyor. Sözler çok anlamlı…
“ biz hiç beceremedik sevmeyi de terketmeyi de
“ kendimize sahip çıkıp dünyayla yüzleşmeyi de
“ Korktuğumuz o gözlerin karşısında direnmeyi de
diye devam ediyor grup Model…
Gerçekten böyle mi beceremiyor muyuz! Dünyada yaşanan bütün bu kavgalar, savaşlar, insanların açlığı, kanlı ölümler vs… Doğuda (yasaklı şehirlerde) yaşanan kanlı savaşı düşünürken bazı insanların acımasız bir şekilde hak etmek üzerine yaptığı yorumlar beni öfkelendiriyor. Oysa aynı insanlar trafikte yaşadıkları basit şeyler için bile öfkeden kendini kaybedip adam öldürebiliyorlar veya basit konularda bile nasılda vahşileşebiliyorlar. Hep merak etmişimdir; neden dünyaya sığamıyoruz, aynı gökyüzünün altında yaşamayı becerememek neden?
Gerçekten böyle mi beceremiyor muyuz! Dünyada yaşanan bütün bu kavgalar, savaşlar, insanların açlığı, kanlı ölümler vs… Doğuda (yasaklı şehirlerde) yaşanan kanlı savaşı düşünürken bazı insanların acımasız bir şekilde hak etmek üzerine yaptığı yorumlar beni öfkelendiriyor. Oysa aynı insanlar trafikte yaşadıkları basit şeyler için bile öfkeden kendini kaybedip adam öldürebiliyorlar veya basit konularda bile nasılda vahşileşebiliyorlar. Hep merak etmişimdir; neden dünyaya sığamıyoruz, aynı gökyüzünün altında yaşamayı becerememek neden?
Böyle zamanlarda mutlu anlarımı sorgularken buluyorum
kendimi. Bu mutluluk duygusu bir anda suçluluk duygusuna dönüşüveriyor
hemencecik. Böylece yaşadığım açlık duygusunun ne kadar anlamsız ve yüzeysel
olduğu ile yüzleşiyorum…
Bir yandan İçim kıpır kıpır tatlı bir mutluluk, kendimi bir
yelkenli gibi hissediyorum. Artık rüzgara karşı durmaktansa onunla birlikte
hareket etmeyi öğreniyorum. Sanırım bu hayatın akışı içinde kendimi dinlemenin
verdiği sonuç, farkındalık bu mu gerçekten yoksa daha derin anlamlar mı yüklü
bu kelimede daha bunun üzerine düşünecek çok zaman var diye düşünüyorum hemen
arkasından beklide yok diyorum
kendime…
Dedim ya at gibi dört nala koşan bir zihne sahibim ben
eskiden sürekli kendime kızan eleştiren ben, kendime biraz daha insaflı davranmaya
karar verdim. Zaman geçtikçe yemek konusunda da böyle olmaya başladı sanırım.
Günler geçtikçe açlığım azalıyor yasaklarımın verdiği
dayanılmaz sandığım duyguların yerini bir hafiflik alıyor. Açlığın tokluktan
daha rahatlatıcı olduğunu fark etmeye başlıyorum. Aslında hepimizin bir avuç
yiyecekle doyabildiğimizi fark ediyorum. Boşuna dememişler ne yerseniz o’sunuz
diye 21 gün sonra yumuşak bir geçişle normal hayata dönerken insan olmanın
özünde ne kadar meşakatli bir şey olduğunu bir kez daha anlıyorum. Bir sürü
bahaneler yaratırsınız kendinize ama kendinizde değiştiremeyeceğiniz hiçbir şey
yokmuş aslında sadece istemek gerekiyormuş. Kimselere nasihat veremem ama naçizane
önerim: hayatınızda hiçbir şeyi
değiştiremiyorsanız beslenme alışkanlığınızı değiştirin inanın o bile küçük
mucizeler yaratıyor sadece kendinize zaman vermeniz gerekiyormuş. Bu deneyim
daha sonra yaptığım şekersiz- glutensiz beslenme için çok güzel bir hazırlık
oldu diyebilirim… Aklıma öğrencimin sorduğu soru geliyor; hocam yoga zayıflatır
mı? Şöyle bir bakıyorum evet zayıflatır desem çok havada bir cevap olacak…”
Evet zayıflatır, hani aşık olursunuz ya karnınıza ağrılar girer ve iştahınız kesilir.
Çünkü hayatınızda duygusal bir tatmin-tokluk hissettiğiniz için fiziksel açlık
hissetmezsiniz. İşte yogada öyle bir şey ama kendinize zaman vermeyi
bilmelisiniz demiştim.”
Eee o zaman hepimize aşk olsun diyelim öyle değil mi…
Ha bu arada hiç kilo
kaybım olmadı artık açlık korkusu ile nasıl yemişsem J Sevgiyle kalın mutlu olun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder