Mevsim kırlangıç mevsimiydi…
Babamın yaşlılığına tanıklık etmek bir çocuğun bebekliğe
geçişine tanıklık etmek gibiydi… Zaman tersine dönmüştü sanki… Babamın
gözlerindeki anlamı biliyordum; korku, özlem, pişmanlık ve sevgi… Bunlar sadece
benim görebildiklerimdi çünkü son zamanlarda çok tanıklık etmiştim bu
duygulara. Ama kim bilir o gözler daha nelere tanıklık etmişti.
Belki de hiç haberi olmayacaktı babamın, en çok yaşlılığında
bana öğretmenlik yapacağından. Anne olmadığım halde anne çocuk ilişkisi
yaşayacaktık biz onunla. Anlamadığı zamanlar hayretler içinde, 1 yaşındaki
çocuğun şaşkın ifadeleriyle baktığında ona nasıl yaklaşacağımı, nasıl
yönlendireceğimi öğrenecektim.
Bazen yapmak istemediği şeyleri, karşısında aynısını yaparak
onunda sabırla katılmasını beklemeyi, bir yandan sabırlı olmama karşın,
öbür yandan hep sabırsızca çırpınan bir tarafımı keşfedecektim…
Bir şeyi veya yemek yemeyi istemediğinde küçük molalar
vermeyi, sonra dikkatini başka noktalara çekerek tekrar denemeyi…
Çevresinde yüksek sesle konuşulduğunda – bağırıldığında oyun
alanı işgal edilmiş bir çocuk gibi tedirgin, ne yapabileceğini bilmeden panikle
öfkelendiğini…
Ona kızdığım zamanlarda olacaktı elbet. Sonra bu duygumun ne kadar yersiz olduğunu fark edecektim. Babamın çocuk haliyle karşısındaki yetişkin ben’in çarpışmasının anlamsız ve
adil olmayan bir çabadan ibaret olduğunu öğrenecektim…
Vücut ısısının ne kadar düştüğünü ve ölüm yaklaştıkça canı
çekilmenin ne demek olduğu gerçeğini en sevdiklerim de yaşayacaktım çünkü ben
büyürken ailemde dokunarak, sarılarak, öperek sevgiyi göstermeyi öğrenmiştim…
Üşüdüğünde kocaman nasırlı ellerini ellerimin arasına alıp
ovarak ısıtmayı… İnsanın içi ısınmadan dışı da ısınmaz diyerek sıcak şeyler
içirmeyi…
Anne-babamı her ziyaretimden sonra ayrılık sırasında çenesi
titreyerek gözlerinde yaşlarla uğurlandığım zamanlar kalacaktı aklımda…
Sevgiye, aslında kaç yaşında olursak olalım hepimizin
sevgiye ne kadar muhtaç olduğuna-olduğumuza tanıklık edecektim…
İnsanların hey gidi Sabit, bir zamanlar neydin dediklerinde
kendilerinin neler yaşayabileceklerini
düşünmediklerini yada içten içe hiç yaşlanmayacakmış hislerine içimden; ya siz,
siz neler yaşayacaksınız hiç tahmin edebilir misiniz diye isyan edecektim bazen
sesli bazen sessizce.
Arada bir konuşmaya çalıştığında anlamakta zorluk çekip, ne söylediğini tahmin etmeye çalışarak cevap verecektim. Ama çocuklarına-bize
sürekli söylediği, miras gibi bıraktığı bir nasihatı vardı babamın “
birbirinizi kırmayın, kıymetini bilin, sevin, sayın” bunu söylerken hiç dili sürçmeden
tekrar ediyordu. Çünkü bu onun ailesinde sessizce devam eden bir gelenekti sanki.
Oda herkes gibi genç olmuştu bir zamanlar, belki de hiç
yaşlanmayacağını bile düşünmüştü. Ama benim – bizim babamızdı işte…
Annemin babama karşı özverisinin ve sabrının sanki bu
hayattaki-hayatındaki misyonu olduğunu keşfediyordum. Uzaklarda olan
çocuklarının hayatları karışmasın diye hiçbir şey sezdirmeden her zorluğa tek
başına göğüs germesine.
Çok çocuk yetiştirmişti annem ve babam, yeğenleri,
çocukları, torunları. Herkesin hayatına biraz ucundan biraz köşesinden
dokunmuşlardı. Kim ne düşünür bilemem ama özverili oldular hep. Bunu bize de
miras gibi bırakmayı ihmal etmediler. Uzun yıllardır hep yapayalnız
yaşadılar. Buda insanların hayatındaki belirsizliğe iyi bir örnekti işte.
Hafızamın bir yerinde hep o uzun boylu, güçlü erdem sahibi adam vardı. Eskiden olsa elimden alındığı için çok kızardım. Ama bu kırılgan çocuğun misyonu bambaşkaydı. Aynı hikayenin içindeki iki farklı kahramandı benim babam. Biz babamla her seferinde farklı duyguların-tecrübelerin çemberinden geçiyorduk artık.
Ama eskiye dair hiç unutmayacağım bir şey vardı; “bizi
öperek kafamızı göğsüne koyan, ciğerim diyen taa o derinlerden gelen iç çeker
gibi ses” onun için ciğerim kelimesi hayatım boyunca hiç tarif edemeyeceğim
anlamlar taşıyacaktı benim- bizim için…
Bütün bencil insanlar gibi ben de isteyecektim ki; babam hem acı çekmesin hemde ölmesin...
Belki babam bilmezdi ama ben biliyordum ki babamla ilişkim
artık sadece baba kız ilişkisi değil birazda anne çocuk ilişkisiydi ve zaman
sanki tersine dönmüştü…
Babam belki hiç bilmeyecekti; onunla yaşadığımız anılarımız
artık en önemli başucu kitabım olacaktı ve her aklıma geldiğinde acaba bana ne
diyecek düşüncesiyle gelişigüzel bir sayfayı açıp okuyacağımı… belki de
bilirdi.
Bu güne ve geleceğe yazılmış satırlardan sevgilerimle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder